Eylül 04, 2012

Ufak Ufak

Bu senaryoyu kaçıncı izleyişimiz bilemiyorum. Geçmiş yazılara baktım da Panathinaikos maçı öncesi aynı olaylar yaşanmış. Maddi gücü kaliteli futbolcuları getirmeye yeten, Türkiye'nin en büyük üç kulübünden biri olan Fenerbahçe, yıllardır futbolcu transferi için Şampiyonlar Ligi'ne girmeyi bekleyip de elenmekten bıkmadı. Üstüne üstlük elendikten sonra alınan orta saha da geçen senenin Şampiyonlar Ligi şampiyonunun oyuncusu. Liverpool'da taraftarlar tarafından yılın oyuncusu seçilmesinden ve sonraki yıl Chelsea'de birçok maç oynamış olmasından dolayı, Raul José Trindade Meireles Şampiyonlar Ligi'nden elenen Fenerbahçe'ye transferin son saatlerinde nasıl geldi henüz inanabilmiş değilim.


Bu kariyerdeki bir oyuncuyu bile eleştirecek elli tane adam çıkacaktır televizyonlarda ve gazetelerde. Daha ilk maçtan Emre kadar iyi değil, Emre ile beraber oynasaydı o zaman iş yapardı, bu adama mı 10 milyon € verdiler gibi yorumları duyacağımıza eminim. Bu transferde tek bir yanlış var, o da yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi transferin zamanı. Taraftar da isyan ediyor ama kaçıncı tekrar oldu sayamadığımız için onlar da alıştı artık bu duruma.

Transferlere ve son kadro durumlarına bakınca sezonun iki favorisi çok açık. Galatasaray ve Fenerbahçe. Meireles'in gelişiyle birlikte tamamıyla denk iki takım oldu. Ujfalusi'nin sakatlığı ve Cris'in gelişiyle Galatasaray'ın savunma hattının durumu çok belli olmasa da, her iki takımın orta saha ve hücum oyuncularına baktığımız zaman hangisinin daha üst düzey olduğuna karar vermek oldukça zor. Fenerbahçe hücum hattında çok etkili oyuncular bulundurmasına rağmen atak yapmayı beceremeyen bir takım görüntüsünde, yıllardır sezon başlarında olduğu gibi. Ancak, Meireles oyunu iki yönlü oynayabilirse bu sorun çözülebilir.

Fenerbahçe'nin kendine gelmesi için en önemli faktör, günlerdir şehit haberlerinden bile önemli bir olaymış gibi gösterilen Alex sorunsalı. Yok Aykut'a göz kırpmadı, yok heykeli dikilen adam böyle yapmamalı, yok Aykut Alex'i kesemez, keserse kendi ipini çeker. Bu konuşmaların ortaya çıkmaması lazım. Futbolu takip eden herkesin Alex oynasın ya da oynamasın diye fikri olacaktır, aynı şekilde Aykut Kocaman da eleştirilebilir, ama doz ayarı yok maalesef. Şahsi fikrime gelecek olursak; Alex varsa, Alex oynar. Efendi gibi devre arasında konuşursun, taktiğe uymuyorsun dersin yollarsın Brezilya'ya, en kralından da veda maçını ayarlarsın, mutlu gönderirsin adamı, kapıyı açık bırakırsın. Bunca yıl emek vermiş kaptanını küstürmek kadar mantıksız bir olay yok. Hooijdonk ne kadar mutlu gitmişti, hangi Fenerbahçeliye sorsak, herhangi bir görev için Hooijdonk'u takımında görmeyi kabul eder. Aynısı Alex için de olmalı, hatta kat kat daha fazla saygı görmeli.

Avrupa Ligi'ne de kısaca değinmek gerekirse, Marsilya belki de sezonun şu ana kadarki en formda takım Avrupa'da. Eskişehir ile oynanan ilk maçta skoru yakalayamamış olsalar da lige inanılmaz bir başlangıç yaptılar. Borussia Mönchengladbach ise geçen sezon Bundesliga'yı 4. bitirmiş mücadeleci bir ekip. Kadro yapısı olarak çok yıldız isimler göze çarpmasa da takım olabilmeyi başarmışlar diyebiliriz. Limassol'e gelince, takım hakkında çoğumuzun bir fikri olmamasına rağmen, Trabzonspor'un iki kez gittiği Kıbrıs Rum Kesimi'nde çektiği çileleri hepimiz biliyoruz. Aynı taşkınlıkları ve eziyetleri Fenerbahçe'ye de yapacaklarından şüphem yok. Futbolculara zulmedilmezse, Fenerbahçe'nin dışarıda ve içeride 3 er puanı alması gereken bir takım. Fenerbahçe, kağıt üstünde Mönchengladbach ve Limassol'e ağır basar bir kadro yapısına sahip. Taktiği oturtup, Sow'u besleyebilecek şekilde atak yapmayı becerebilirse, gruptan Marsilya ile beraber çıkar. Hatta belki Marsilya'dan alınacak 3 puan lider olmaya bile yetebilir. Burada bütün iş Aykut Kocaman'ın elinde. İstediği oyun yapısı için gereken transferler de yapıldı, olur da taktiği benimsetemezse kendi geleceğini sıkıntıya sokabilir. Başarı için ne olursa olsun bütün taraftar arkasında durmak için direniyor, yeter ki sabırlar taşmasın.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder