Nisan 30, 2010

Liverpool 2-1 Atletico Madrid


Liverpool maçın başından sonuna kadar kazanmak isteyen takım görüntüsündeydi, ancak Atletico maçın son 15 dakikasından itibaren, uzatmalar da dahil, ayakta kalan takım oldu. Liverpool, ilk yarının son dakikasında golü bulunca ikinci yarıda maçı koparır gibi gözüküyordu ama çok gol kaçırdılar ve kaçan bu golleri de sonrasında çok aradılar.

Liverpool'un da Atletico Madrid'in de bu kupayı hak etmediğini düşünüyorum. İki takım da kendi liglerinde son zamanlardaki en kötü performanslarını gerçekleştiriyorlar. Avrupa liginde de herkesin, Fenerbahçe Lille'i elesin Liverpool'u kesin eler ve Galatasaray Atletico'yu bu kadar zayıf yakalamışken içeride dışarıda yener dediğini hatırlıyoruz. Atletico Galatasaray'ı gerçekten ucu ucuna yendi, ondan sonraki turları da deplasman golleri sayesinde geçti. Liverpool da adıyla ve kendi sahasında seyircisini mükemmel kullanışıyla yarı finale kadar geldi.

Maalesef Fulham'ın hiçbir Avrupa Ligi maçını seyredemedim ama finali kendi evinde oynayacak Hamburg'u, 1-0 geriden gelip 2-1 eleyecek motivasyona sahip bir takım finalde;bütün maçlarında vasat futbol oynayıp, tek özelliği hücuma hızlı çıkarak pozisyona girmek olan bir takımı yenmeyi hak etmiştir.

Şampiyonlar liginden Mourinho'nun çelmesiyle elenen İspanyollar umutlarını Avrupa Ligi'ne bağladılar. UEFA kupasından sonra yeni adıyla ilk finali turnuvanın. Gönlüm İngilizlerden yana.

NOT: gün içerisindeki yoğunluktan dolayı biraz gecikmeli bir maç yazısı oldu af ola..

Finalin Adı: Fulham - Atletico Madrid

UEFA Avrupa Lig'inde Fulham 0-0 ın rövanşında kendi evinde Hamburg'u 1-0 geriden gelerek 2-1 yendi ve Hamburg'a kendi evinde final oynama şansını vermemiş oldu.

Atletico Madrid ise 1-0 ın rövanşında, Liverpool'a normal süresi 1-0 bitip uzatmalara giden maçta, 2-1 mağlup olmasına rağmen deplasmanda attığı gol sebebiyle finale yükselmiş oldu.

Liverpool - Atletico Madrid maçının yorumu gün içerisinde...

Nisan 28, 2010

Sezar'ın Hakkı Sezar'a ( Barcelona 1 - 0 Inter )


Oyun tarzı ve karakter olarak Mourinho'yu pek tutmasam da Arsenal maçında o ilk 15 dakikadaki futbolu oynayan takımı bu kadar etkisiz kılabilmek gerçekten başlı başına büyük olay ve her türlü övgüyü hak ediyor. Keşke her zaman güzel futbolun kazandığını görebilsek ama elindeki malzemeyi de bu kadar verimli kullanmak yapılan 500 küsür pas kadar önemli benim gözümde.

Çıldırtan bir pas oyunu ve daha da sinir eden, 90 dakika boyunca zerre bozulmayan bir savunma.. İzlerken biriniz vurun artık diyorsun ama bıkmadan usanmadan yana paslara devam ediyor 10 kişi de. Karşıdaki 10 beyazlı da ayçiçeği misali; top nereye onlar o tarafa.. Eğer Barcelona gelmiş geçmiş pas oyununu en iyi oynayan takımsa bugünkü İnter de alan savunmasının görülen en mükemmel örneklerinden birini sergilemiştir Camp Nou'da. 72 dakikada yapılan 59 İnter pası oyunun gidişatı hakkında herşeyi anlatıyor zaten.
Özellikle ikinci yarıda her topu alan Barçalının önüne bir rakip geldi ve asıl enteresan yanı eğer top Messi'nin ayağında değilse hiç biri topa basma girişiminde bulunmadı. Sonuç, Xavi'nin yine ofsayt kamerası moduna geçerek attığı pasla gelen tek pozisyon.. Bir de İbrahimovic'in 60 dakikada giremediği pozisyonu yakalayan Bojan'ın kaçırdığı kafa var ki o da yarım saat boyunca ''İbrahimovic'i nasıl çıkarırsın, kim kafa vuracak şimdi'' şeklinde düz mantığın sınırlarını zorlayan Hikmet-İlker ikilisine gitsin.

Günümüzde futbolun nasıl iyiden iyiye rakibi durdurmak üzerine kurulduğu ve takımların bu konuda nasıl giderek ustalaştığı iki senelik döneme bakıldığında daha net ortaya çıkıyor. Geçen sene Chelsea karşısında Ovrebo faktörü ve İniesta'nın mucize golü olmasa belki de görüp göreceğim en keyifli futbolu oynayan bu takım final yüzü bile göremeyecekti.

Bunlar dışında iki nokta var dikkat çeken.. Birincisi tabii ki Pique'nin ''Bu nasıl defans lan'' dedirten golü. Biz hala Servet mi Emre Güngör mü tartışalım, sonra hani total futbol.. İkincisi de yukarıda da değindiğim muhteşem ikili. Altta beterin beteri var demiştim; onun da beteri varmış. İlker Yasin - Hikmet Karaman ikilisi doğal olarak çoğu konuda fikir birliğine vararak saçmaladı ama Hikmet'in, Mourinho her defans soktuğunda ''Mükemmel değişiklikler oh oh Eto'o da çıkıyor şimdi'' diyerek kendinden geçmesi ve el pozisyonunda ''Bildiğin smaç yapıyor hocam'' çıkışı beni benden aldı.

Final 22 Mayıs'ta Madrid'de. 13 sene sonra bir İtalyan - Alman finali var. Nedir bu eşleşmenin olayı diyene de Robben mi Sneijder mi diye başlayalım illa ki çıkar dahası.

Mourinho'nun Maçı




Camp Nou'daki büyük maçın saati 21:45. Maçı Star'ın vermesi sevindirici ama Ertem Şener'in ''Maicon'un 82 tane yeğeni var babası da fena yemek yaparmış'' tarzında bilgilendirmelerine hazırlıklı olmak gerek.

İki takımda ilkleri kovalıyor. İnter Şampiyon Kulüpler Kupası zamanından süre gelen Kupa 1'deki 38 yıllık final hasretine son vererek ilk Şampiyonlar Ligi finaline çıkmak istiyor. Barcelona ise Şampiyonlar Ligi'ni üst üste kazanan ilk takım olarak tarihe geçmek peşinde. Bu hedef için önlerinde Mourinho'nun İnter'i ve Bayern Münih var.

Mücadele zaten sezondaki yeri itibariyle çok büyük ama Mourinho ve Barcelona ilişkisi eşleşmeyi daha da keyifli hale getirdi.Tercümanlık yıllarını geçtim Barcelona - Chelsea maçlarındaki mücadele ve Mourinho'nun Camp Nou'daki gol sevinci hala akıllarda. Katalanlar inanılmaz motive ve İnter'in buna nasıl karşılık vereceği gerçekten merak konusu.

Mourinho için ekstra önemine gelince.. Portekizli, Porto'dan sonra yönettiği takımlarda liglerdeki başarısını avrupaya taşıyamadı ve geride kalan yedi yılda bırakın kupayı final dahi görmüşlüğü yok. Bu kez de 3-1'den turu verirse ''The Special One'' lafları biraz havada kalacak gibi duruyor.

Dileğimiz beklentileri karşılayan bır mücadele.. Turu geçen taraf kupaya Bayern'den daha yakın gözüküyor kağıt üzerinde. Real Madrid'e gönül verenlerin Madridli'den çok İnterli olduğu gecede Bernabeu yolu bu kez Camp Nou'dan geçiyor.

Edit: Maçı İlker Yasin anlatacakmış. Beterin beteri var demişler.

Bayern ile Yeniden


Öncelikle Star tv’ye bizi kahve köşelerinde sesini duymadan maç izlemeye teşvik ettiği için teşekkürlerimi sunuyorum ve D-Smart’ı almamak için sonuna kadar direneceğimi belirtmek istiyorum. En azından Barcelona-Inter eşleşmesinin ikinci ayağını evimizde izleyebileceğiz…

Maç Bayern adına beklenildiği gibi başladı. Daha çok orta sahada Lyon’u sıkıştırıp atak yapmalarını engellemeye dayalı bir oyun vardı. Lyon ise beklenilenin aksine atak yapmakta zorlanıyordu. Bayern sağ bekte Philipp Lahm’ın müthiş performansı ve sol bekte Contento’nun iyi oyunu ve önündeki Hamit’in savunmacı gücüyle Lyon’un kanatlardan gelmesini engelledi. Daha maçın 2. Dakikasında sağ kanattan Olic’in ortasına Müller düzgün vurabilse maç o dakikada kopabilirdi. İlk 25 dakikada dar alanda oynanan mücadelede iki takım da pek fazla pozisyon bulamadı. 26da Olic’in golüyle Bayern büyük ölçüde rahatlamış bir görüntü sergiledi. 30da Bastos karşı karşıya pozisyonda golü atsa Lyon umutlanacaktı belki ama Bayern kalan 15 dakikada skoru koruyarak maçı devre arasında bitirmiş oldu.

İkinci yarıda Lyon biraz daha istekli görünse de Bayern Münihli oyuncular sert oyuna ve prese devam ediyordu. Oyundaki hafif gerginlik ile birlikte 59da Cris’in, bir anlık refleksle mi diyelim yoksa çok Turkcell süper lig maçı mı izlemiş diyelim bilemiyorum, hakeme itirazından sonra aynı saniyede iki sarı kart görerek oyundan atılmasıyla Lyon’un finale kalma ümitleri son bulmuş oldu. 66da Hamit’in Messi’yi aratmayan ara pasıyla Olic kendisinin ve takımının 2. golünü atmış oldu. 77de sağdan gelen Lahm’ın kale çizgisinden ders niteliğindeki ortasını ve Lyon savunmasının maçı bırakmış olmasını fırsat bilen Olic hat-trick yaparak maçın skorunu tayin etmiş oldu.

Bu maçla birlikte Türkiye liginden herhangi bir takım zamanında Hamit ile ilgilendiyse bile bu defteri kapatması gerekmektedir, çünkü Hamit’in sol açıkta oynamasına rağmen Ribery’nin ilk maçtaki performansının üstünde bir oyun sergileyerek Avrupa’da kalacağının sinyallerini verdiğini düşünüyorum. Gördüğü sarı karta da değinmeden geçemeyeceğim. Pozisyonda rakibe bir teması olmadığı gözüküyor ve tam da Busacca’nın önünde olan bu harekete neden sarı kart çıktı diye düşünürsek, Busacca’nın o darbe rakip oyuncuya gelirse sakatlanma riskini göz önünde bulundurduğunu anlayabiliriz.

İlk yarım saat sıkıcı gibi gözükmüş olsa da Olic’in golüyle birlikte maça tat geldi ve şampiyonlar ligi yarı finaline yakışır bir mücadele oldu. Lyon’un bu kadar vasat bir futbol oynayacağını kimse beklemiyordu herhalde ama maçın başlarında bile futbolcuların yüzünde finale çıkmanın inancı ve bu inancın getireceği hırs yoktu. Robben birkaç plasesi dışında kendisini finale sakladı. Zaten Arjantin dünya kupasında iyi bir futbol sergileyemezse, Robben en büyük favorim olacak. Inter ya da Barcelona fark etmez, Bayern’in finalde yine güçlü ve önde pres yapan bir orta sahaya ihtiyacı olacak ve Hamit, bu sebepten dolayı, finalde de takımda yer bulması halinde bizi gururla temsil edecektir.

Almanlar şimdi gönül rahatlığıyla kaliteli bir mücadeleyi seyredecekler. Gönlümden geçen; ilk maçtaki skordan ve Mourinho’nun taktik anlayışına inancımdan dolayı Inter’in tur atlaması. Umuyorum bu akşam daha keyifli bir maç izleriz.

Nisan 26, 2010

Şampiyonluk Yarınlara Kaldı... (Galatasaray 0 - 0 Bursaspor)



Beraberlik iki takıma da yaramıyor klişesi bir maça bu kadar uygunken çıkan golsüz beraberlik büyük ihtimalle sezonun son düdüğü çaldığında görülecek ilk üç sıralamasının oluşmasını sağladı.

Maç öncesi hesaplarında hemen hiç kimsenin aklında beraberlik yoktu ve yapılan hesaplar ya Bursaspor zirvede kalır ya da Galatasaray avantaj kaybettiği CL bileti için büyük bir adım atar yönündeydi. Olmadı.. Sezonun belki de en mücadeleci futbolunun ortaya konulduğu ve ilk haftalardan sonra belki de en çok pozisyon bulduğumuz bu maç aynı zamanda sezona nokta konulan maç oldu. Son iki ayda özellikle deplasmanlarda görülen futboldan sonra bitecekse böyle bitsin demekten başka bir şey gelmez elden. Çabalaladılar, denediler.. Görüldü ki yapılan protesto takım kadar taraftarı da kendine getirmiş. Maçın öneminin de payı var tabi ama sezonun iyi performanslarından biri vardı tribünde de.

İlk dakikada yakalanan pozisyon, iyi bir on dakika, dengeyi sağlayan ve pozisyonlar bulan Bursa, ortada giden, tempolu, pozisyonlu bir ilk yarı.. Ama asıl aksiyonlar ikinci yarıda yaşandı. 2. yarının başından Neill'ın atılışına kadar izlediğim Galatasaray'dan verilen pozisyonlara rağmen ancak bu kadar keyif alabilirdim. Tam gol geliyor derken saçma bir sarı kartın üstüne haklı çıkan bir kırmızıyla tempo düştü ve aslında maç da sezon da orada bitti. Mustafa Sarp - Mehmet Topal ikilisinin bilindik etkisizliği devreye girdi, forvet hattına toplar ulaşmamaya başladı ve yapılmaya çalışılan şuursuz baskı bir kaç pozisyon ve çokça da kontra atak olarak geri döndü. Elano'nun son zamanlarda sıradan bir ön liberoya dönüşmesi ve bu sistemde nasıl etkin hale geleceği konusunda hepimizi derin düşüncelere sevk etmesi ; Neill'ın kırmızıdan sonra aldığı yüzümü güldüren alkış; Bünyamin'in müthiş eyyamı ve ligimizin kısır yapısının böyle pozisyonlu bir maçta bile devam etmesi geceden diğer akılda kalanlar.

Devrimin ilk yılında çoğumuza yeterli olan CL bileti şimdi çok uzaklarda.. Ağustosta düşlenen futbolun da yakalandığı söylenemez. Bu durumun sebepleri sezon bittiğinde uzun uzun tartışılır ama umutlu olmak için nedenler var bunların başında da yine FR ve onun hem yönetim hem de taraftar gözünde sahip olduğu kredi geliyor.

Artık şampiyonluk yarışında iki takım at başı ve ''Anadolu Devrimi'' mi yoksa şampiyonluğa yaklaşan bir başka anadolu takımı mı sorusunun cevabına üç hafta kaldı.

Nisan 25, 2010

İlk Deplasman İlk Post


İlk deplasman maçımın İstanbul'un sınırlarından çıkmadan olmasının getirdiği duygularla, aklımın bir köşesinde akşamki maçta ezeli rakibimizi desteklemenin gerekliliğiyle koyuldum yola. Günün pazar, maç saatinin 15:00 ve havanın sıcak olması maç moduna girmemi zorlaştırsa da Şişhane metrodan TRT'ye doğru yürüyüp takımdaşlarımı gördükçe kanım kaynamaya başladı. Stada girip taraftarın müthiş görüntüsüne ve tezahüratlarına da maruz kaldıktan sonra havaya girmemek imkansız zaten.

Evet Recep Tayyip Erdoğan Stadı gerçekten tribün açısından yetersiz ve Kadıköy'ün ambiansını yakalamak mümkün değildi belki ama zemin Kadıköy'ün ilk yağmurda çamura dönüşmesini beklediğimiz çimlerinden daha kaliteliydi.

Kasımpaşa taraftarı da dahil olmak üzere herkes Fenerbahçe'nin rahat bir maç çıkartıp üç puanı almasını ve akşamki maçı beklemesini öngörmüş olsa da Fenerbahçe şampiyonluğa oynayan bir takım değil de Kasımpaşaspor gibi kümede kalmış ama üst sıralara da erişemeyecek bir takım hüviyetindeydi. Her ne kadar Kasımpaşa kalemize adam akıllı gelememiş olsa da Fenerbahçe de kalenin önüne kadar gidip, özellikle ikinci yarıda, golü bulamamak için uğraştı. Mehmet Topuz vasat bir görüntü çizmesine rağmen sağdan içeriye girmek için çok çabaladı. Arkasında gününde bir Gökhan olsaydı daha etkili olabilirdi. Guiza vurmaması gereken yerde topu dışarı atıp, vurması gereken pozisyonda bacaklarını açarak iki senedir "Guiza iyi futbolcu eleştirmeyin" diye tribünde yırtınmalarımı karşılıksız bırakmaya devam etti, ama şampiyonluğa kenetlenen taraftar Guiza çıkarken yine hep destek tam destek göstergesi olarak Guiza'ya tezahüratını esirgemedi. Özer de aynı şekilde Kadıköy'de yuhlandığı zaman yapmayın etmeyin diye kendimce korumaya çalıştığım bir futbolcu ve Türkiye'nin en yeteneklilerinden biri olduğunu tartışmaya gerek bile duymuyorum, ama bazen yaratıcılığını kullanmayı denemek yerine basit oynamayı tercih ederse taraftarın da tepkisi azalacaktır.

Gol, kaçırılıan birkaç mutlak pozisyonun ardından süzülerek gelen bir kafa topuyla gelmiş olsa da, şampiyonluğa giden yolda 1-0 olsun bizim olsun mentalitesi futbolcuları da, taraftarı da, yönetimi de mutlu etmiştir herhalde.
Selçuk Fenerbahçe'de Bekir ile birlikte en çok çalışan isimdi, son haftalarda kapasitesinin sınırlarını zorluyor, nazar değmesin.
Cüneyt Çakır'a pek iş düşmedi, onun da işine gelmiştir Fulham-Hamburg maçı öncesi. Bir iki pozisyonda yardımcılarının da yardımıyla doğru kararlar verdi hakkını vermek lazım.


Akşam maçında çok keyifli bir mücadele vardı, bu mücadelenin sonucunda iki rakibimizin de puan kaybetmesiyle haftayı lider bitirmek keyfimizi katladı sağolsunlar. Gerçekten müthiş bir maçtı, ligde son zamanlarda izlediğim en hızlı ve bol pozisyonlu maçlardan biriydi, iki takımı da tebrik etmek gerek.




Liderliği devraldık, şimdi 1 Mayıs'ı bekleme zamanı.

04.2010 - ....