Ağustos 30, 2010

Eskişehir 1 - 3 Galatasaray



Nereden başlanır bu takım hakkında yorum yapmaya?.. Kurulamayan sistem, iletişimsizlik, isteksizlik, beceriksizlik.. Saymakla pek bitecek gibi değil. Yönetiminden futbolcusuna, teknik direktörüne kimsenin kötü gidişe bir dur diyemediği; ne saha içinde ne saha dışında bir başarı belirtisi gösterebilen bir kulüp durumunda Galatasaray. Ticareti ön planda tutan bir zihniyet, basın önünde yönetime açık açık sitem eden açıklamalar pek alışık olduğumuz sahneler değildi bu takımda ama bu sezonki hangi olay ve sonuç Galatasaray gelenekleri ve tarihi çerçevesinde açıklanabilir ki..

Yaşanan sorunlar ortada ama çözümün nasıl ve ne şekilde geleceği konusunda bir fikir yürütmek çok zor. Takım için iki sezondur kabus olan bu deplasmanda bu durumda alınan galibiyet nefes almak ve sakinleşmek için çok iyi bir fırsat. Özellikle sakinleşme kısmı çok önemli hem taraftar hem camia açısından. Kulüpte inanılmaz bir panik havası hakim ve dibe doğru gidişi çaresiz bir şekilde izleyen herkes bu haftayı toparlanma amaçlı kullanmalı. İlk üç haftaya nazaran çok daha kolay bir döneme giriliyor ve iyi bir havayla işlerin olumlu şekilde tersine dönmesi mümkün. Bu demek değil ki işlemez durumdaki orta saha aniden takır takır top oynamaya başlayacak veya sakatlıktan bir türlü çıkamayan oyuncular yeni sağlık kuruluyla bir anda istikrar abidesine dönüşecek. Takımın durumu ne göründüğü ve anlatıldığı kadar beter ne de bir galibiyetle güzel düşüncelere dalınacak kadar iç açıcı. Zor olan gerçekleşir ve alınması düşünülen oyuncular takıma ultra hızlı adapte olur; mevcut futbolcuların form durumu da iyiye giderse (daha kötüye gitmesi zaten pek mümkün görünmüyor) bir ay sonra daha farklı bir Galatasaray konuşuyor olabiliriz.

Maça dönersek geçen hafta Sami Yen'deki takımın biraz kötüsü hafta içinde Ukrayna'daki takımın daha iyisi vardı Eskişehir'de. Karpaty Lviv maçındaki futbolun hayatımda görüp göreceğim en kötü Galatasaray olduğu kanısındayım bu arada.. Yine ilerde var gücüyle çabalayan Baroş, bir şeyler üretmeye çalışan Arda, malum orta saha üçlümüz ve bu takıma nasıl alındığını hele nasıl ilk 11 çıktığını hiç çözemeyeceğim Ali Turan takımın değişmeyen yönleri. Değişenler maç içinde gelişen anlık olaylar. Bir anlık konsantrasyon eksikliği, rakibin o gün gününde olup olmadığı veya anlık bir futbolcu becerisi... Takım için ümitli olmamızı engelleyen en büyük etken bu işte. Galatasaray sahaya bir sistem koyarak oyunu rakip sahaya yıkarak pozisyonlar kaçırarak bir maç oynamış değil sezon başından beri. Pas trafiğinde öyle bir sıkıntı ve kopukluk var ki insan aynı futbolcuların bir tam sezonu beraber geçirdiğine inanamıyor daha doğrusu inanmak istemiyor. Bu numara ve takımı sabit bloklara ayırma işini sevmem fakat Galatasaray benim gözümde 4-2-3-1 oynat diye bağırıyor ama belli ki 4-3-3 değişmeyecek o sebeple Rijkaard ne yapıp ne edip sistemi geliştirecek ve işler hale getirecek bir şeyler bulmak zorunda.

Yine öne geçtik, yine skoru koruyamayıp kaleci hatasından bir gol yedik ama bu sefer kişisel beceri yeterli oldu ve takım maçı çevirmeyi başardı. Bu kaleci konusunda da bir şey yapılmayacaksa (transfer) Ufuk kesinlikle ilk tercih olmalı. Her ikisi de kötü kaleci her ikisinin de hatalı gol yeme konusunda sıkıntısı yok ve Ufuk Aykut'tan 4 yaş daha genç. Sırf bu düz mantık bile kendini geliştirme şansı daha yüksek olan Ufuk'a şans verilmesi gerektiğini gösteriyor. Çizgiye yapışık oyunu ve uzaktan şutları sektirme gibi üstün kabiliyetleriyle sivrilen Aykut az da olsa verilen şansları kulanamayarak Galatasaray kalesi için sırasını savmış ve Recaro'lara tam dönüş yapmıştır bence.

Puan için üç hafta beklemek alışıldık bir durum değil ama sonuç olarak ilk galibiyet alındı. Eksikler belli ve iki galibiyet iki transferle kapanamayacak kadar derin. Yine de 1 Eylül'ü beklemek ve sezonu devam ettirecek kadroyu görüp onun üzerinden konuşmak daha sağlıklı olacaktır. İşkencenin bitmesine 2 gün kaldı..

Ağustos 29, 2010

Ricardo Quaresma


Az önce CNN Türk'te Sınırsız Futbol programında Beşiktaş'ta attığı golleri gösterdiler. Adam atıyor beyler. Uzaktan sektiriyor vuruyor, dönüp vuruyor, yürüyüp vuruyor, vuruyuor da vuruyor. Türkiye'ye gelmiş en yetenekli futbolculardan biri. Beşiktaş yönetimini tebrik etmek lazım. Ramazanın bitip Reina'nın açılmasıyla performansı düşer mi göreceğiz ama geldiğinden beri her maçta iyi şeyler yapıyor bu adam. 5. haftada Fenerbahçe deplasmanına geldiklerinde canlı izleme fırsatı bulacağım, o zaman daha detaylı bir yorum yapmam mümkün olacaktır.


Umarım Porto'dayken Beşiktaş'ı yıkan adam bu kez Beşiktaş formasıyla Porto'yu yıkar da şu günlerde devamlı üzüldüğümüz Avrupa arenasında milletimizin yüzünü güldürür.


Gollerinden sonraki ukala bakışlarıyla hadi hadi dercesine yaptığı hareketi de çok karizmatik açıkçası, çarşı nasıl da çıldırıyordur.

Paok Sonrası, Manisa Öncesi

Fenerbahçe, kanımca çok iyi mücadele ettiği, maçı kazanmayı arzuladığı maçta Yunanlılara elenmekten kurtulamadı. Bu maç hakkında bir şeyler söylemek yerine bundan sonra ne yapılmalıya yönelmeliyiz. Aykut Kocaman'ın oynatmaya çalıştığı futbol hızlı ve çabuk bir oyun. Yeni yapılan üç yabancı transfer de bu çabuk oyuna uygun, atletik ve hızlı oyuncular. Maalesef, henüz orta sahanın göbeğine ve stopere transfer yapamadı Fenerbahçe ve Avrupa kupalarına vedaları da bu eksikler yüzünden yaşadı. Kalan iki günde oyuncu alınır mı göreceğiz.


Yunan taraftarının çok ateşli ve takımı etkileyen yönüne doğal olarak hayran kalmış olmama rağmen, tribünde açılan pkk bayrağı, ve maraton alt tribüne doğru roketatar hızında fırlatılan havai fişeğimsi maddeler nasıl olur da o stada sokulur, nasıl olur da bu eylemler gerçekleştirilirken !Türk! polisi bu olaylara müdahale etme yetkisine sahip olmaz anlam verebilmiş değilim.


Bundan sonra, lige ve Türkiye kupasına konsantre olmaya çalışacak bir takım görüntüsü beklenen Fenerbahçe, bugün son kez seyircisiz bir maç olmasını dilediğim Manisaspor karşılaşmasına çıkacak. İki takımı kadro kalitesi olarak karşılaştırdığımda, Antalyaspor maçına çok benzer bir karşılaşma bekliyorum. Kalede Volkan yok, Gökhan Gönül'ün oynayıp oynamaması da henüz belli değil. Yabancıların hepsi hazır durumda ve yedek oturacak iki yabancı kimler olacak merak konusu. İlk aday sakatlıktan yeni çıkan Dia iken, yanına Cristian veya Bilica'yı yollamak en mantıklı hareket olur. Bu iki futbolcunun Fenerbahçe takımında nasıl oynayabildiğini anlamak çok zor. Cristian, Aykut hocadan torpilli deniliyor ama Aykut Kocaman, Alex'i yedeğe çekerek kim lazımsa ve kim formdaysa onu oynatacağının mesajını verdi. Zaten bu sene Fenerbahçe'de temizlik yapılıyor havası hakim. Savunma ve ön liberoya da birer yabancı alınırsa, bu temizliğin tam anlamıyla yapıldığı da açıkça gözler önüne serilmiş olur, ama sanmıyorum ki Avrupa kupalarından elendikten sonra transfer yapılsın. Bu Fenerbahçe'de her zaman böyle oldu. Eksik bölgelere oyuncu almadan tur atlamaya çalışıldı ve elendikten sonra da transfer yapılmadı. Bu sene de en azından devre arasında kadar aynı politikayla devam ederler gibi gözüküyor. Gerçi Aykut hoca stoper alınacağını dile getirdi ama gizlice yürütülen bir çalışma yoksa son dakikada beklentileri karşılamayacak bir futbolcunun alınmasının lüzumu yok.


Doğru bir yapılanmaya girişmek önemli ancak bu değişimin sonunu getirebilmek daha önemli. Taraftara böyle zamanda görev düşüyor. Bir senede Avrupa'da oynamamayı göze almalılar, yapılan transferlerin ve benimsenmeye çalışılan oyun felsefesinin doğru olduğunu görmeliler. Dahi Daum'a uzun süre tahammül etmiş olan insanlar olarak, Aykut Kocaman'ın üstünde baskı kurmayıp ona zaman tanımalılar. Aykut hocaya benim güvenim var, en azından bir oyun felsefesi var, oyuna zamanında müdahale etmeye çalışıyor, kenarda her ne kadar durgun bir şekilde dursa da oyunu izleyip hamleler yapıyor. Geçen senelerdeki hocalar göze alındığında, bazı şeyleri Zico'dan sonra en doğru yapmaya çalışan teknik adamın Aykut Kocaman olduğunu görmezden gelmeyelim. Biraz sabır her şeyi çözecek, işlerin yoluna girmesi için sadece zamana ihtiyaç var. Fenerbahçe iyi yolda.

Ağustos 06, 2010

Fenerbahçe - Young Boys eşleşmesi

Eşleşmenin iki maçını da izledim. İlkinde Amerika'daki yurt odamda sabah saat 11 buçuk suları olduğu için, maçı uyuklayarak izledim, daha doğrusu uyuttular. Hiç bu kadar kötü bir Fenerbahçe, ruhsuz futbolcular, pres yapmaktan aciz bir takım görmedim. Artık koşmadıkları zaman bireysel yetenekleriyle de öne çıkamayan bir takım görüntüsündeydiler. Tabii ki maçın deplasmanda oluşu, ilk resmi maç oluşu ve alınan 2 gollü beraberliğin Fenerbahçe'ye İstanbul'da turu getirecek skor olduğuna inandığım için çok da üzülmedim.


Futbolcular hakkında tek tek yorum yazacak herhangi bir durum bile söz konusu olmadı. Pozisyon fakiri bir takım hüviyetinde, bitse de eve gitsek diye düşünen 11 tane adam vardı sahada adeta. Zaten 11 kişi de tamamlayamadılar müsabakayı. Nasıl bir disiplinsizliktir anlayamadım. Sen, bir önceki sene Fransa'ya kiralan, orada burada gördüğün ilginin 10 da 1 ini bile göreme. Sonra geri gel, camia yine seni kabul etsin, sağ kanadı taşır diye düşünsün, sen kalk ilk maçtan kırmızı kart gör. Hem de aptalca bir kırmızı kart. Maçtan sonra da çık de ki, hakemin yorumu bu yönde oldu, isterse kartı çıkarmayabilirdi. Arkadaşım hiç mi kurallardan, hakemlerden haberin yok? Tabii ki bütün yükü Kazım'a yüklemenin alemi de yok. Topa vurmaktan aciz kişilerin, futbolcu diye Türkiye'nin en büyük klüplerinden birinde futbol oynuyor olmalarına tahammül eden, baştakilerin kabahati daha büyük.


İkinci maça gelecek olursak, 30 derecelik sıcakta 45000 kişiye yakın bir kalabalık stadı doldursun. Rakip İsviçre liginden, yaptığın iki transferden daha ucuza malolmuş bir takım, ama aslanlar gibi mücadele edip koşuşturuyorlar. Defansta oynattığın dörtlü kadar da yeteneksiz kimseler yok rakipte. Top yapıyorlar, duvar pası yapıyorlar, pozisyona giriyorlar. Çok şükür hepsi birer Guiza da maç 5lik olmadı. İlk maçtaki kadar fazla pozisyon bulamamış olsalar da süper (!) defansımızı yine darmadağın ettiler.


Maçı alıştığımız üzere 1 kişi eksik tamamlıyordu Fenerbahçe. Hakemin gözünün önünde bu kadar bariz bir sahtekarlığı yapma hakkını, daha ikinci maçtan kim verdi acaba bu yeni arkadaşımıza? Çok yetenekli, ayaklarına hakim, kat ediyor, vuruyor eyvallah, ama zaten takım top oynamıyor bir de arkadaşlarını böyle ucuzca bir hareketle yalnız bırakmaya ne hakkın var? Tabii ki burada da kurban Stoch değil.


Aykuyt Kocaman'a bu kadar yüklenmenin alemi yok. Herr Daum'a bir sene sabreden adamlar, kendi evladımız dedikleri Aykut'a da aynı şansı vermezlerse hata ederler. Aynı Rıdvan'a olduğu gibi olur sonu, yazık olur. Kadro konusunda Aykut hocaya kızmanın lüzmu yok, elinde olan malzemenin hepsini kullandı. Tek anlamadığım nokta, madem Gökhan Gönül oynayacak durumda neden baştan oynatmadı, belki golü yemezdik, yorulursa sonradan değiştirirdi adamı. Sakatlar iyileştiği zaman takım biraz daha oturacak buna yürekten inanıyorum. Bir de göbekli Santos o göbeği eritene kadar kale arkasında koşsun, Caner de onun yaptığı kadarını yapar zaten.


Netice itibariyle olan yine cefakar taraftara oldu. Her sene aynı filmi seyretmekten sıkılmayan yöneticiler, gerekli transferi bir üst tura çıkınca yapmayı bekleyip, elenilen her turdan sonra istifaya davet edilmelerine rağmen, büyük bir özgüvenle ağızlarını açmadan oturuyorlar. Fenerbahçe klübü bir şirket değil, bir camiadır. Kendi şirketlerinizi yönettiğiniz gibi yönetmeye kalkarsanız, klüp bol bol para kazanır belki ama herhangi bir sportif icraat göremeyiz. En çok yatırım yapılan ve Türkiye'de en göz önünde olan branşın, klüp içerisindeki diğer branşlara göre en başarısızı olması da, futbol takımının yeteri kadar iyi yönetilmediğini belki de takıma yeteri kadar özen gösterilmediğini açıkça gözler önüne seriyor.


Transfer konusuna da bir parantez açmak istiyorum. Forvet almanın peşini bırakmıyorlar. Peki senin elinde Guiza, Semih, Gökhan Ünal, hatta belki Deivid var. Deivid ve Guiza'yı satıp bir tane sağlam forvet alacaksan tamam, ama Fransa liginde oynayıp 18 gol atmayı anca başarabilmiş bir adamı ya da; kariyeri boyunca bir sezonda en fazla 13 gol atmış, yaşı 23 gözükse de kemik yaşının 28 olma ihtimali çok yüksek bir adamı neden kovalarsın? Bu takımın forvetten önce Lugano'nun yanına iyi bir stopere ve Emre'nin yanına iyi bir ön liberoya ihtiyacı var. Baroni ile Bilica ile bu takım Türkiye'de de iş yapamaz. Golü şu anki kanat futbolcularını göz önünde bulundurunca atmamak imkansız. Yıllardan beri ilk kez gerçek kanat oyuncuları var takımda. İyi bir Semih, birkaç maç üstüste oynayacak Semih bu takımda gayet yeterli sayıda gol atar. Tek yapması gereken form tutmak.


Umarım, biraz akılları başlarına gelir de en azından Avrupa Ligi'ne biraz değer verip iki tane kaliteli oyuncu transferi yaparlar da iki hafta sonraki mücadelede de rezil olmayız. Sadece Fenerbahçeli kimliğimize değil, Türk kimliğimize de zarar veriyor Avrupalılara karşı alınan bu mağlubiyetler. Stadı dolduran binlerce renktaşa biraz daha saygı göstermenin zamanı gelmedi mi artık?


Not: Amerika'da futbola aç kaldık, geri dönüşümüz güzel olur diye umuyoruz, artık blogu yalnız bırakmak yok.